Ücretsiz Online Ziyaretci Sayaci

20 Şubat 2016 Cumartesi

NEMRUD KİMDİR





SERİ HALİNDE KONULAR YAZACAĞIM.
BİRİNCİ SERİ: DÜNYAYA HAKİM OLAN DÖRT KİŞİ VE OLACAK OLAN BİR KİŞİ İLE.
TOPLAM BEŞ YAZI YAZACAĞIM.
Nitekim hadis-i şerifte buyuruldu ki: (İsmini duyduğunuz kimselerden, yeryüzüne dört kişi malik oldu. ikisi mümin, ikisi de kâfir idi. Mümin olan iki kişi, Zülkarneyn ile Süleyman (aleyhimesselam) idi. Kâfir olan ikisi de Nemrûd ile Buhtunnasar idi.
Beşinci olarak,  benim evladımdan biri, yani Mehdî malik olacaktır.)

NEMRUD:
Keldânî kavmi, yıldızlara ve putlara tapıyordu. Bu kavmin o devirdeki kralının ismi: Nemrûd idi.
Bu zalim,insanların putlara ve kendine tapmasını emretti.  Nemrud hiç hastalanmadığı, çok zengin ve güçlü olduğu için, büyüklük ve benlik iddaasıyla  halkına zulmeden gaddar ve azgın bir kral idi.
Nemrûd’un babası Kenan,  Nuh Peygamberin oğlu Hâm soyundandır. O zamanda yaşayanların hemen hemen hepsi ona tabi oldular. Zira, dünyanın her bölgesine hâkim idi.

Nemrûd kibir, bilgisizlik ve akılsızlıkla, hâşâ ulûhiyet iddasında bulundu.
 Kur’an-ı kerim Bekara suresi 258. ayet-i kerimesinde mealan: (Allah, kendisine saltanat ve mülk verdi diye azarak İbrahim ile Rabbi hakkında mücadele edeni [Nemrûd’u] görmedin mi? Haberi sana ulaşmadı mı?) buyuruyor.
Nemrûd, saltanatının ilk yıllarında  dürüst ve adaletli ve insaflı ile idi.
Sonradan Şeytanın vesvesesine aldanarak kibre kapıldı. “-Bütün insanlar beni ilah bilsin ve bana tapınsın” dedi. İnsanlar, Allahü teâlâya iman ve ibadet etmeyi bıraktılar. Kendisini ilah ilan eden Nemrûd’a, tapmaya baflladılar. Nemrûd bir rüya gördü. Rüyasında, gökyü- zünde bir nurun parladığını, güneşin, ayın ve yıldızlarınn, bu parlaklıkta  kaybolduğunu ve bir kimsenin gelip kendisini  kaldırıp yere vurduğunu gördü.
 Rüyanın tabirini istediğinde:
Müneccimler, “Yeni bir peygamber ve din gelecek, senin saltanatını yıkacak!” diye tâbir ettiler.
Nemrûd, büyük kibirinden dolayı bu tabire önem vermedi.
Fakat yine de şu emri verdi:
“- Bundan sonra, kimse çocuk sahibi olmayacak. Hanımlardan uzak durulacak.   Yine de çocuk olursa,  doğan erkekse öldürülecek, kızsa bırakılacak! “ diye emretti. Her on ailenin başına bir memur vazifelendirip, halkı o sene kontrol altında tuttu. Bütün erkekleri şehirden sürdü.
Şehrin çevresine de nöbetçiler dikti ve erkeklerin şehre girmesine müsaede etmedi. Yeni doğan erkek çocuklar hemen öldürülüyordu.
Bu suretle yüz bin masum bebek öldürüldü,
Nemrud, doğacak erkek çocukların öldürülmesi için emir verdiğinde, annesi İbrahim aleyhisselâma hamile idi. Babası Târûh ise, bu sıralarda vefat etmişti. İbrahim aleyhisselâmın annesi, Târûh’un kardeşi Âzer ile evlendi.
Mümine bir hanım olan bu kadın, Âzer’in, do¤acak çocuğa bir zarar vermesinden korkuyordu. Onun zararını önlemek için, Âzer’e dedi ki:
“- E¤er karnımdaki bu çocuk erkek doğarsa, götürüp Nemrûd’a teslim edersin. Böylece Nemrûd[HG1]   seni daha çok sever ve sana değer verir.
Bu sözler üzerine, Âzer sevindi.
Do¤um zamanı yaklaşınca da kadınlar doğum esnasında ölebilir de sen en iyisi puthaneye git. Ölmekten korkuyorum. Nemim için dua et.” dedi. Böyle söyleyerek Âzer’i yanından uzaklaştırdı. Âzer puthaneye gitti. Orada günlerce kapandi, dışarı çıkmadı. İbrahim Aleyhisselamın annesi bir mağraya gizlendi. Orada İbrahim aleyhisselâm doğdu. Böylece, Nemrûd gibi zâlim bir diktatörün bütün tedbirleri boşa çıkarak İbrahim aleyhisselâm dünyaya geldi. Annesi onu iyice emzirip, şehre döndü.
Âzer’e haber gönderip, eve gelmesini istedi.
 Âzer eve gelip, merakla hâlini sorunca, ona dedi ki: - Bir erkek çocuk doğurdum. Çocuk zayıf doğdu ve hemen öldü.  Âzer inandı.
Hazreti İbrahim’in annesi, Âzer evden gidince, gizlice çocuğunu bıraktığı mağaraya gider, onu emzirip dönerdi. Çocuğunun yanına gittiğinde, bazan onu, parmaklarını emer bir hâlde görürdü.
Dört parmağından ağzına; yağ, bal, süt ve hurma gelirdi. Hazreti İbrahim mağarada yalnız kalsa, Allahü teâlâ Cebrail aleyhisselâmı gönderir, bu gıdaları parmaklarından akıtırdı. İbrahim aleyhisselâm büyüyüp, ma¤aradan çıktı. Keldânî kavmine doğru yolu anlatmaya başladı. İbrahim aleyhisselâm putlara ve yıldızlara tapmanın  yanlışlığını, Nemrûd’un da âciz bir insan olduğunu açık delillerle ve anlayacakları bir dille insanlara anlattı.  Başta Nemrûd olmak üzere, insanlar korkunç bir sapıklık ve azgınlık içinde idiler.
Durumu ilâhlık davasında bulunan kralları Nemrûd’a bildirdiler. Ve  Nemrud’un emriyle İbrahim aleyhisselâmı Nemrûd’un yanına götürdüler.
O zaman insanlar, Nemrûd’un yanına girince, Nemrûd’a secde ederlerdi. İbrahim aleyhisselâm, Nemrûd’a secde etmedi.
İkisi arasında şu konuşma oldu
 “- Niçin secde etmedin?”
“- Ben, beni yaratan Rabbimden başkasına secde etmem.”
“- Seni yaratan Rabbin kimdir?”
 “- Benim Rabbim, dirilten, hayat veren ve öldüren Allahtır.”

Bunun üzerine Nemrud, “Ben de diriltir ve öldürürüm” diyerek, zindandan iki mahkum getirtti.
Birini serbest bırakıp, diğerini öldürdü.
Güya böylece diriltmiş ve öldürmüş oluyordu.
Nemrûd, diriltmenin hayatı olmayana hayat vermek, yani yaratmak;
öldürmenin de, ruhu almak olduğunu ve bunu ancak her şeye kâdir olan Allahü teâlânın yapacağını bilmiyordu.
Nemrûd’un bu hareketi karşısında İbrahim aleyhisselâm dedi ki:
“- Benim Rabbim güneşi doğudan getirir. Eğer gücün yetiyorsa sen de batıdan doğdur!”
Nemrûd bu söz karşısınnda şaşırıp, âciz kaldı.
Hazreti İbrahim böylece Nemrûdun âciz, azgın ve şaşkın bir kimse olduğunu ispat etti.
Bütün bunlara ra¤men Keldânîler bir türlü imana gelmediler. Üstelik mahlûk olan, yaratılmış şeylere ilâh diyerek tapmaya devam ettiler.
Daha da ileri giderek İbrahim aleyhisselâma nasıl bir ceza verebileceklerini düşünmeye başladılar.
 Önce bir müddet hapsettiler. Sonra hapisten çıkarıp yakmaya karar verdiler. Nemrûd’a, İbrahim aleyhisselâmı ateşte yakmayı Henûn adında biri hatırlatmıştır.
 Allahü teâlâ bunu hatırlatan kimseyi yere batırmıştır.
Nemrûd ve Keldânî kavmi, şiddetli kin ve düşmanlık içinde, İbrahim aleyhisselâmı yakmak için hazırlandılar.
Nihayet her taraftan taflayıp getirdikleri odunları, önce büyük bir da¤ gibi yığdılar. Sonra da bu odundan dağı yaktılar.
Yedi gün yanan ateşin alevleri gökleri kaplayıp çok uzaklardan görünüyordu.
Nemrûd, kendine yaptırdığı yüksek bir yerden, bu hâli kibir içinde seyrediyordu.
Nemrûd, yanan bu korkunç ateşe atılması için; İbrahim aleyhisselâmın hapsedildiği yerden getirilmesini emretti. Nemrûd’un önüne götürüldüğünde, herkes, yanan ve gökleri tutan ateşin içerisine onun nasıl atılacağını düşünmeye başladı. Şeytan insan kılığında gelerek onun ancak mancınıkla atılabileceği fikrini verdi.Bu teklif beğenildi. İbrahim Aleyhisselam mancınık ile bu yanan şiddetli ateşin içine fırlatıldı. İbrahim Aleyhisselam ateşe düşerken, Allahü Teala  buyurdu: “- Ey ateş! İbrahim’in üzerine serin ve selamet ol! Bu ilâhi hitap üzerine ateşin sıcaklığı gidip, soğudu.
Cebrail aleyhisselâm kanadıyla ateşi sıvadı.
İbrahim aleyhisselâm düşerken, iki melek kollarından tutup yere indirerek, oturttular.
İndiği yer güllük, gülistanlık oldu.
 Bülbüller, kumrular ötmeye baflladı.
İbrahim aleyhisselâm için, oradan tatlı bir pınar kaynayıp akmaya başladı.
Cennetten bir gömlek getirildi. Hazreti İbrahim’e giydirildi.
İbrahim Peygamber, ateşin ortasında bu saadetli hâlde iken, Nemrûd, onu yüksek bir yerden seyrediyordu. Gürül gürül yanan ateşin ortasında, İbrahim aleyhisselâmın, yemyeşil bir bahçe içerisinde oturduğunu ve yanında da onun suretinde birinin bulunduğunu gördü. Hayretler içerisinde dedi ki: 
"- Ey ‹brahim! Senin bildirdiğin ilâhının kudreti çok büyükmüş, 
seni böyle korudu. Şu gördüğüm hâli sana verdi. Oradan yanıma gelebilir misin?" 
"- Evet çıkıp gelirim!" 
"- Bu ateşin, o zaman sana zarar vermesinden, yakmasından korkmaz mısın?"
 "- Hayır korkmam."
 "- Öyleyse oradan çık gel." İbrahim aleyhisselâm kalktı ve etrafında yanan ateşin arasından geçerek çıktı.

NEMRUD UN HELAK OLMASI 
Nemrûd ve Keldânîlerin, İbrahim Aleyhisselâmı öldürme teşebbüsleri boşa çıktı. Yenildiler ve zelil oldular.
Son davetle de imana gelmeyen Nemrûd ve putperest Keldânî kavminin üzerlerine, gökyüzünü tamamen kaplayan sivrisinekler, sürüler hâlinde geldiler. Onların kanlarını emdiler. Nemrûd’a sivrisineklerden bir tanesi musallat olup, peşini bırakmadı. Ne tarafa kaçsa ve nereye saklansa sinek hemen karşısına çıkıyor, üzerine, yüzüne ve başına konuyordu. Nemrûd bu sineği öldürmek istediği hâlde âciz kalmıştı. Saltanatına, sağlıklı oluşuna ve servetine bakarak kibirlenen ve tanrılık iddia eden bu azgın kral, küçücük bir sinek karşısında âciz ve çaresiz kalmıştı! 
Sonunda bu sinek onu helâk etti.
Defalarca davet edilmesine rağmen iman etmeyen, başkalarının da iman etmesine mani olan Nemrûd’un hayatı, saltanatı, serveti, mülkü, velhasıl nesi varsa hepsi, bu şekilde heba olup gitti. 
Böylece hem kendisi, hem de ona tâbi olanlar için dünya hayatı sona erdi.  Fakat daha büyük bir  felâkete ve cehennem azabına düçar oldular. 
Allahü teâlâ, insanlara ebedî saadete kavuşsunlar diye peygamber gönderir.
 peygamberlere, her asırda karşı çıkan ve insanların hidayete kavuşmalarını engellemek isteyen zâlimler olmuştur! 
Fakat bu zâlimlerden hiçbiri imanı yok edememiştir. Kendileri kahrolmuş, çok acı ve perişan hâlde saltanatlarından ayrılmışlar, zevklerine doyamadan ölümün pençesine düflmüşler, isimleri lanet ile anılmış veya unutulmuştur. Allahü teâlâ, bir peygamber veya peygamber varisi bir âlim göndererek, yeryüzünü nuru ile yeniden aydınlatmıştır. 
Beyit: "Ne kendi etti rahat, ne âleme verdi huzur.
 Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubur."



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder